Çocuğun yaptığı eylemleri, oluşturduğu fikirleri ve gösterdiği duyguları anlamak ve yorumlamak gerekmektedir. Çocuğu izlemek, beklemek ve empati yapmak gerekmektedir. Duyusal ve duygusal olarak çocuğun profilini belirlemek gerekmektedir. Ona eşlik etmek, yaptığı eylemleri birileri ile birlikte de yapabileceğini ona göstermek gerekmektedir. Kendisine olan farkındalığını arttırmaya çalışmak ve karşısındaki kişiyi fark etmesine destek olmak gerekmektedir. Bunların hepsini yaparken çocukla ilişki geliştirmeye çalışmak ve onu desteklemek gerekmektedir. Çocuğun kişisel profiline uygun bir şekilde hareket etmek ona eşlikçi olmak ve iletişim başlatabilmesini desteklemek gerekmektedir.

Artikülasyon bozukluğu, çocuğun sesleri doğru üretememesi nedeniyle konuşmasının anlaşılmasını zorlaştıran bir konuşma bozukluğudur.

Belirtileri:
✔️ Sesleri düşürme (kalem → alem)
✔️ Sesleri yerine farklı sesler kullanma (kedi → tedi)
✔️ Sesleri bozuk veya hatalı söyleme (r → ğ gibi)

Erken yaşta terapi almak, konuşma netliğini artırır ve çocuğun iletişimini güçlendirir.

3 yaşına gelmiş bir çocuktan 3 kelimeli cümleler ve %70 konuşma anlaşılırlığı beklenmektedir. Çocuğumuz hiç konuşmuyorsa oyunla kombine edilmiş dil ve konuşma terapisi sürecine başlaması oldukça önemlidir. Bununla birlikte çocukla konuşurken oldukça basit bir dil kullanmak; tek kelime, iki kelime düzeyinde kalarak çocuğun eylemlerini, ilgilendiği nesneleri adlandırmak, ortak dikkat sağlamak ve liderliğini takip etmek dil edinimini kolaylaştırıcı stratejilerdir. Bununla birlikte sürekli sorular sorarak, hadi söyle gibi komutlar vererek çocuğa yaklaşmak çocukta konuşmaya yönelik olumsuz tutum oluşturabilmektedir.

Rahat ol, sakin ol, derin nefes al, tane tane söyle gibi cümleleri çocuğa söylemiyoruz. Bu tarz cümleler var olan takılma durumunu olumsuz bir hal almasını ve çocuk üzerinde bu durumla alakalı baskı kurulmasına neden olacaktır. Takılma anlarında panik yaşamamanız ve olumsuz duygularınızı çocuğa yansıtmamanız gerekmektedir. Çocuklar takıldıklarının farkındadır ve bu durumu olumsuz duygu ve düşüncelerle eşlememeleri terapi süreçlerinde oldukça önemlidir. Takılma esnasında kasma ve kasılma hareketleri eşlik ettiği takdirde acilen dil ve konuşma terapistine başvurmanız gerekmektedir.

Bebeklerde karşılıklı iletişimi 6-12 ay arasında canlı bakışmalar, gülüşmeler ve basit vokalizasyonlarla birlikte bekleriz. Eğer bu davranışları gözlemlemiyorsanız ve bebeğiniz içe dönük bir halde göz kontağında ve karşılıklı gülüşmelerde zorlanıyorsa, basit babıldamaları ve isme tepki verme durumları az ise erken dönemde müdahale edilmesi oldukça önemlidir. Bebeklik dönemi ile birlikte ilk 3 yaş beynin altın dönemidir ve çok kısadır. Bebekle nasıl etkileşim kurulur ve arttırılır konusunda dil ve konuşma terapistinden danışmanlık almanızda fayda olacaktır.

Son senelerde, okul öncesi eğitim akademik odaklı hale gelmiştir. Mevcut düzen çocukların gelecekteki akademik başarısını üst düzeye çıkarmak için akademik becerileri erken çocukluk döneminde öğretmeye odaklanmaktadır. Bu durum, çocukların bilgiyi pasif olarak aldıkları öğretmen odaklı akademik eğitime odaklanılmasına neden olmuştur. Sonuç olarak okul öncesi çocukların oynamaya harcadığı zaman azalmaktadır.

Oyun, çocuğun önemli bir parçasıdır. Çocukların oynaması biyolojik bir güdüden kaynaklanır. Çağdaş Batı toplumunda oyun, çocuklara yetişkinlerin çalışma dünyasından ayrı bir zaman ve mekan sunan ve küçük çocukların dünyayı anlamlandırması sağlayan bir araç olarak görülmektedir. Günümüzde, çocukların çevrelerinde seçme haklarını ve özgürlüklerini deneyimleyebileceği oyun, genellikle diğer etkinliklerin baskısıyla sınırlandırılmaktadır. Oyun sadece eğlence etkinliği değildir, bundan fazlasıdır; çocukluğun temel parçasıdır. Oyun çocuğun keşfetme, öğrenme ve gelişme yoludur. Küçük çocuklar hakkında yapılmakta olan araştırmalar ve çalışmalar; çocukların oynarken akademik içeriğin yanında önemli sosyal, duygusal, iletişim ve fiziksel becerileri de öğrendiklerini doğrulamaktadır. Oyun, çocuğun bilgi ve beceri edinmesi için en etkili ortamdır. 

Çocukların oyunda oluşturdukları hedefler ilgi ve eğlenceyi devam ettirmek için sürekli değişmektedir. Oyun, katılım gösteren çocukların anlayabileceği bir anlam oluşturarak, güçlü bir aracı haline gelir. Bu durum, çocukların gerçekliklerini yeniden yapılandırmalarına ve yansıtmalarına olanak sağlar. Çocuklar böylece kendileri için anlamlı ve önemli olan belirli şartları yeniden oluşturabilirler. Oyun deneyimleri, çocukların kendi karakterlerini geliştirme ve güçlendirmede aktif katılım göstermelerine, başkalarıyla uzlaşırken veya oyun fikirlerini yönetirken kendi seslerini keşfetmelerine yardımcı olur. Oyun gönüllü, anlamlı, sembolik, eğlenceli ve süreksizdir. En ideal oyun, oyuncunun oyunun tatminiyle zamanın nasıl geçtiğini fark etmediği ve sadece ana odaklanılan oyundur.

Çocukları, oyun yoluyla anlam arayışına başlarlar. Kendilerini içinde buldukları farklı ortamları deneyimleyerek ve oyunlarını kendilerinin ve başkalarının katılabileceği şekilde uyarlayarak kimliklerini geliştirirler. Çocukların oyun oynama şekli, çocuk yetiştirme inançları, değerleri ve biçimlerindeki farklılıkların bir sonucu olmaktadır. Batı kültürlerinde oyunda dıştan gelen amaçlar yoktur; oyun kendiliğinden gelişir ve yap-inan oyunu çoğu zaman desteklenmektedir. Oysa doğu toplumlarında hayali koşullara ve arkadaşlara sahip olmak yerine, çocuklar çeşitli senaryolara dayalı gerçek yaşam durumları yoluyla oynarlar. Bu durumu açıklamak oyunun dışına çıkmamıza yol açabilir, iyi oyunlar.

Hazırlayan: Ömer Demirel

Bizler, farklı gelişim gösteren çocuklarımızı değerlendirirken, terapi planlamalarında ‘kişisel farklılık’ yaklaşımının gerekliliğini ileri sürmekteyiz. Bu, her çocuğun kendine özgü kişisel özelliklerine bakmak yani onun biyolojik güçlükleri, aile ilişkileri ve gelişimsel merdivenini dikkatlice incelemek ve edindiğimiz bilgileri ebeveynler, terapistler ve eğitimcilerle paylaşarak disiplinler arası bir terapi planlaması gerekliliğini savunmaktayız. 

Çocuğu bir tanının içine yerleştirmeye ve bulgularından kurtulmaya çalışmaktansa kişisel farklılık yaklaşımı sunarak çocuklara yeni fırsatlar açan bir yol sunuyoruz. Çocuklarımızın ne denli başarı sağlayacak? Belirlediğimiz hedeflere hangi hızda ulaşacak? Bu hedefe yaklaşmada ne gibi faktörler etkili olacak? Bu soruların tüm yanıtları çocukların kişisel farklılıklarında gizli olmakla birlikte uzmanlar bu gelişimi destekleyerek ebeveynlerle birlikte çocuğumuza gelişim sürecin eşlik etmeli onun yardımcısı olmalıyız.

DIR Floortime, çocukların gelişimsel büyümesini teşvik etmek için kullanılan bir müdahale yöntemidir.

DIR Yaklaşımı: Floortime, DIR (Gelişimsel, Bireysel ve İlişki Temelli) yaklaşımının bir parçasıdır. Bu yaklaşım, her çocuğun bireysel farklılıklarını göz önünde bulundurarak gelişim adımlarını belirler. Aynı zamanda çocuğun hayatındaki ilişkilerin önemini vurgular ve aile üyelerini terapi sürecine dahil eder.

Her Yaş Grubu İçin Uygun: Floortime, belirli bir yaş grubuna veya tanıya özgü değildir. Herhangi bir sebepten farklı şekillerde gelişen her yaş grubundaki çocuklar için etkili bir yöntemdir.

Gözlemsel Değerlendirme: Floortime uygulamadan önce gözlemsel değerlendirme yapılır. Çocuğun güçlü ve zayıf yönleri belirlenir ve terapi süreci buna göre şekillenir.

Oyun ve İletişim Odaklı: Floortime, oyun ve günlük etkileşimler aracılığıyla çocuğun gelişimini destekler. Çocuğun iletişim becerilerini ve problem çözme yeteneğini geliştirmeyi amaçlar3.

Aile Katılımı: Ebeveynler, bakıcılar ve diğer destek personeli, çocuğun hayatındaki önemli ilişkilerdir. Floortime sürecinde aile katılımı önemlidir.

Floortime’u daha iyi anlamak için bu temel ilkeleri göz önünde bulundurabilirsiniz. Ayrıca, eğitimli bir uzmandan daha fazla bilgi almak da faydalı olabilir.

Floortime, bir çocuğun gelişimsel büyümesini en uygun şekilde teşvik etmek için profesyoneller tarafından yapılabilecek bir müdahaledir. Çocuklar ile iletişim kurmanın ve onlara yanıt vermenin onları düşünmeye teşvik eden bir yoludur. Floortime, oyun oynamaktan daha fazlasını içerir. Floortime, çocuğun kendi dünyasına katılmasını takip etmek, motivasyonu kullanmak ve çocuğun daha fazla kontrol sahibi hissetmesine yardımcı olmak gibi temel ilkelere dayanır. Aynı zamanda zorlu gelişimsel merdiveni yukarı taşımak için sosyal problem çözme, düşünme ve hoşgörüyle yardım sağlar. Ayrıca yaratıcılığı, soyut düşünmeyi ve dinamik kalıpları anlamayı teşvik eder. Floortime, günün herhangi bir saatinde ve ebeveynler, akranlar ve kardeşler gibi herkesle yapılabilir. Anahtarı, ona katılan insanların bundan zevk almasıdır. Floortime, eğlenceli ve olumlu bir iletişim kurma deneyimi anlamına gelir. İlgili tarafların hiçbiri için bir stres kaynağı olmamalıdır. Araştırmalar, düzenli olarak Floortime seanslarına katılan otizmli çocukların duygusal gelişimlerinin geliştiğini ve otizm semptomlarının azaldığını göstermiştir. Floortime, etkileşim yoluyla öğrenmeyi destekler ve sosyal iletişim becerilerini geliştirmeye yardımcı olur. Floortime, çocukların bireysel farklılıklarına göre etkileşimi temelinde tutan yerde oyun yoluyla gerçekleştirilen bir yaklaşımdır.

Hayır. Floortime, çocuğun liderliğinde ilerleyen ve onunla derin bir bağ kurmayı hedefleyen bir yaklaşımdır. Oyun, bu sürecin önemli bir parçasıdır, ancak amaç sadece oyun oynamak değil, çocuğun sosyal-duygusal gelişimini desteklemektir (DIR Floortime Foundation, n.d.).

Bireysel İhtiyaçları Anlayın: Her çocuğun bireysel ihtiyaçları farklıdır. Çocuğunuzun ilgi alanlarını, güçlü yönlerini ve zorluklarını anlamaya çalışın. Bu, Floortime’u çocuğunuza özelleştirmenize yardımcı olacaktır.

Düzenli ve Tutkulu Olun: Floortime, düzenli olarak uygulandığında daha etkili olur. Çocuğunuzla düzenli olarak etkileşimde bulunun ve bu süreci tutkuyla sürdürün.

Doğal Ortamlarda Uygulayın: Floortime’u günlük yaşamın içinde uygulayın. Oyun zamanı, yemek yeme, banyo yapma gibi doğal anlarda etkileşim kurun. Bu, çocuğunuzun daha iyi katılım göstermesine yardımcı olabilir.

İletişim Becerilerini Geliştirin: Floortime, iletişim becerilerini geliştirmeyi amaçlar. Göz teması kurmak, jestlerle iletişim kurmak ve duygusal ifadeleri tanımak gibi becerileri destekleyin.

Oyun ve İlgi Alanlarına Odaklanın: Çocuğunuzun sevdiği oyunları ve ilgi alanlarını kullanarak Floortime’u daha eğlenceli hale getirin. Oyun, çocuğunuzun katılımını artırabilir.

Sabırlı Olun: Her çocuğun farklı bir hızda ilerlediğini unutmayın. Sabırlı olun ve çocuğunuzun gelişimini desteklemeye devam edin.

Unutmayın ki Floortime, çocuğunuzun bireysel ihtiyaçlarına göre şekillenmelidir. Ebeveyn olarak çocuğunuzun gelişimini desteklemek için bu yöntemi esnek bir şekilde uygulayabilirsiniz.

Floortime (DIR Modeli), çocuğun sosyal, duygusal ve iletişim becerilerini geliştiren bir terapi yöntemidir.

Nasıl uygulanır?

✔️Çocuğun ilgisini takip edilir

✔️ Onun oyununa katılım ve etkileşimi artırılır

✔️ Duygusal tepkiler vererek iletişime teşvik edilir

✔️ Oyununu genişleterek yeni beceriler kazandırılır

Bu yöntem, çocuğun kendini ifade etmesini ve sosyal etkileşime girmesini destekler.

Fonolojik bozukluk, çocuğun konuşma seslerini dil kurallarına uygun şekilde kullanamaması durumudur.

Örnekler:

✔️ Sesleri hep aynı şekilde değiştirme (balık → batık, kar → tat)

✔️ Kelimedeki bazı sesleri düşürme (kapı → ka)

✔️ Kelime içindeki sesleri yer değiştirme (masa → sama)

Bu tür hatalar konuşmanın netliğini azaltır ve genellikle terapi gerektirir.

Çocukların sesleri doğru üretme yaşı gelişimsel olarak değişebilir.

Genel olarak:

✔️ 2-3 yaş: p, b, m, t, d, n

✔️ 3-4 yaş: k, g, f, v

✔️ 4-5 yaş: s, z, ş, ç, j

✔️ 5-6 yaş: r, l

✔️ 6-7 yaş: daha karmaşık ses birleşimleri

5 yaşına kadar konuşma anlaşılır olmalıdır. Eğer bazı sesleri hala yanlış söylüyorsa veya konuşması anlaşılmıyorsa, bir terapist değerlendirmesi önerilir.

Bağlanma türleri, ilişkilerde davranış ve bakış açısı konusunda belirleyici olan önemli faktörlerden biridir. Bu türler, genellikle çocukluk döneminde başlar ve yetişkinlikte de kendini gösterir. İşte bağlanma türleri:

Güvenli Bağlanma: Güvenli bağlanma, bebeklerin anne figürüyle sağlıklı bir ilişki kurduğu bir türdür. Bu bebekler, anne veya bakıcılarına güvenirler ve onların ihtiyaçlarını karşılayacaklarına inanırlar. Güvenli bağlanma, yetişkinlikte de sağlıklı ilişkiler kurma eğilimindedir12.

Kaçınmacı (Kaçıngan) Bağlanma: Kaçınmacı bağlanma, bebeklerin anne figüründen uzak durma eğiliminde olduğu bir türdür. Bu bebekler, ihtiyaçlarını ifade etmekten kaçınırlar ve bağımsızlık arayışındadırlar. Yetişkinlikte de duygusal yakınlıktan kaçınma eğilimindedirler12.

Kaygılı Bağlanma: Kaygılı bağlanma, bebeklerin anne figürüne aşırı bağımlı olduğu bir türdür. Bu bebekler, sürekli olarak anne veya bakıcılarına ihtiyaç duyarlar ve onların ilgisini çekmek için çaba harcarlar. Yetişkinlikte de ilişkilerde aşırı kaygı ve endişe yaşama eğilimindedirler12.

Karışık Bağlanma (Düzensiz Bağlanma): Karışık bağlanma, bebeklerin hem kaçınmacı hem de kaygılı davranışlar sergilediği bir türdür. Bu bebekler, anne figürüne hem yakınlaşma hem de uzaklaşma arasında gidip gelirler. Yetişkinlikte de bu karmaşık davranışlar devam edebilir.

Bu bağlanma türleri, ilişkilerimizi şekillendiren önemli faktörlerdir. Kendi bağlanma stilinizi anlamak, ilişkilerinizi daha bilinçli bir şekilde yönetmenize yardımcı olabilir.

Güvenli bağlanmanın faydaları oldukça önemlidir ve sağlıklı ilişkiler kurma konusunda büyük rol oynar. İşte güvenli bağlanmanın bazı faydaları:

Duygusal Güvenlik: Güvenli bağlanma, kişinin duygusal güvenlik hissini artırır. Bu, başkalarına güvenebilme yeteneği ve ihtiyaçlarının karşılanacağına inanma duygusuyla ilişkilidir.

Sağlıklı İlişkiler: Güvenli bağlanma, sağlıklı ilişkiler kurma eğilimindedir. İlişkideki taraflar birbirlerine destek olur, duygusal ihtiyaçlarına dikkat gösterir ve işbirliği yaparlar.

Duygusal Denge: Güvenli bağlanma, stresli durumlarla daha iyi başa çıkma yeteneği ile ilişkilidir. Güvende hissetmek, duygusal dengeyi korumaya yardımcı olur.

Özsaygı ve Kendine Güven: Güvenli bağlanma, kişinin kendine güvenini artırır. Başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurabilme yeteneği, özsaygıyı güçlendirir.

İş ve Sosyal Hayatta Başarı: Güvenli bağlanma, iş ve sosyal hayatta daha başarılı olma eğilimindedir. İyi ilişkiler kurma yeteneği, işbirliği yapma ve iletişim becerilerini geliştirir.

Bu nedenlerle, güvenli bağlanma, insanların yaşamlarını olumlu yönde etkileyen önemli bir faktördür.

Evet, kekemelik genetik bir temele sahip olabilir. Araştırmalar, kekemeliği olan bireylerin yaklaşık %60’ının ailelerinde de kekemelik öyküsü olduğunu gösteriyor. Bilim insanları, kekemelikle ilişkili bazı genleri tespit etmişlerdir. Ancak, genetik yatkınlık tek başına kekemeliğe neden olmaz; çevresel faktörler ve beyin yapısındaki farklılıklar da rol oynar.

Eğer kekemelik 6 aydan uzun süredir devam ediyorsa, çocuk konuşurken zorlanıyorsa veya kekemelik nedeniyle sosyal çekingenlik gösteriyorsa bir dil ve konuşma terapistine başvurmak önemlidir. Ayrıca, ailede kekemelik öyküsü varsa veya çocuk konuşurken yüz kaslarında gerginlik ya da kaçınma davranışları sergiliyorsa erken müdahale büyük fark yaratabilir.

Kekemelik her zaman kalıcı olmaz, ancak bazı bireylerde yaşam boyu devam edebilir. Kekemeliğin kalıcı olup olmayacağını belirleyen faktörler arasında genetik yatkınlık, konuşma ve dil gelişiminde gecikme, cinsiyet (erkeklerde daha yaygın) ve kekemeliğin süresi yer alır. Eğer bir çocukta kekemelik 12 aydan uzun süredir devam ediyorsa ve özellikle 7 yaş sonrasında hala belirginse, kalıcı olma ihtimali artar.

Kekemeliğin kesin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, genetik ve nörofizyolojik faktörlerin rol oynadığı düşünülmektedir. Araştırmalar, kekemeliğin ailede görülme olasılığının daha yüksek olduğunu gösteriyor, yani genetik bir yatkınlık söz konusu olabilir. Ayrıca, beyindeki konuşma motor kontrolüyle ilgili farklılıklar da kekemelikle ilişkilendirilmiştir. Kekemelik stres veya psikolojik nedenlerden kaynaklanmaz, ancak stresli durumlar kekemeliği artırabilir. Kekemeliğin erken fark edilmesi ve uygun terapi ile desteklenmesi, çocuğun akıcılığını geliştirmeye yardımcı olabilir.

Kekemelik, konuşma akıcılığında meydana gelen duraklamalar, tekrarlar ve uzatmalarla karakterize edilen bir konuşma bozukluğudur. Kişi kelimeleri veya heceleri tekrarlayabilir (“be-be-ben”), sesleri uzatabilir (“buuu-ben”) ya da konuşurken bloklar yaşayabilir (kelimenin çıkmaması durumu). Kekemelik genellikle 2-6 yaş arasında ortaya çıkar ve bazı çocuklarda kendiliğinden düzelebilir. Ancak, devam eden kekemelik durumlarında bir dil ve konuşma terapistine başvurmak önemlidir.

Evet, stres ve kaygı kekemeliği artırabilir. Ancak, kekemeliğin ana sebebi stres değildir. Kekemelik nörolojik ve genetik kökenli bir durumdur, ancak stresli ortamlarda veya baskı altında kekemeliğin şiddetlendiği gözlemlenebilir. Bu nedenle, çocuğa baskı yapmamak ve konuşma ortamını rahatlatıcı hale getirmek önemlidir.

Gelişimsel bir süreç olan konuşmanın edinilmesi sırasında artikülasyon sorunları ve fonolojik işlemlerle ilgili hatalar gözlenmektedir. Bu hatalar gelişimsel süreçte normaldir. Çocuk büyüdükçe hataların kaybolması ve anlaşılır bir konuşmanın ortaya çıkması beklenmektedir. 4 yaş 6 aydan sonra hatalı ses üretimleri (Kamyon---Tamyon, Kapı---Tapı, Gül-Dül vb.) devam ettiği takdirde dil ve konuşma terapisi müdahalesi yapılması gelecekteki okul başarısı açısında kritik öneme sahiptir.

Terapi yaklaşımı seçerken kişisel ihtiyaçlarınızı ve beklentilerinizi göz önünde bulundurmanız önemlidir. İşte terapi yöntemi seçerken dikkate almanız gereken bazı faktörler:

Bireysel İhtiyaçlarınızı Anlayın: Her insanın deneyimleri ve ihtiyaçları farklıdır. Terapi sürecinde hangi konularda yardım almak istediğinizi ve hangi sorunlarınızı çözmek istediğinizi belirleyin.

Terapi Hedeflerinizi Belirleyin: Terapi hedefleri, bir davranışı azaltmak veya arttırmak, rahatsız edici duygu ve düşüncelerle çalışmak, yaşam alanındaki bir sorunun çözümü vb. olabilir. Bu hedefleri netleştirin.

Terapistinizle Güvene Dayalı Bir İlişki Kurun: Terapistinizle güvene dayalı bir ilişki kurmuşsanız, sorunun üstesinden birlikte gelebilirsiniz. Terapistiniz sizi yeni davranış örüntüleri denemeye teşvik edebilir.

Farklı Terapi Ekollerini Araştırın: Bilişsel Davranışçı, Kognitif, Şema, Gestalt, Varoluşsal, Psikanaliz gibi farklı terapi ekollerini inceleyin. Hangi yaklaşımın sizin için daha uygun olduğunu anlamak için araştırma yapabilirsiniz.

Uzman bir profesyonel ile detaylı bir ilk görüşme seansı yaparak ihtiyaçlarınızı ve hedeflerinizi belirleyebilirsiniz. Bu görüşme, size uygun terapi yaklaşımını bulmanızda yol gösterebilir. Unutmayın ki terapi süreci kişiseldir ve sizin ihtiyaçlarınıza en uygun terapi yöntemini seçmelisiniz.

Otizmin belirtileri bireyden bireye değişebilir ancak yaygın belirtiler şunlardır:

✔️ Göz temasında azalma

✔️ İsmiyle çağrıldığında tepki vermeme

✔️ Tekrarlayıcı hareketler (el çırpma, sallanma vb.)

✔️ Konuşmada gecikme veya hiç konuşmama

✔️ Rutine sıkı bağlılık ve değişime karşı hassasiyet

✔️ Sosyal etkileşimde zorluk

Erken belirtileri fark etmek ve bir terapiste başvurmak önemlidir.

Otizm belirtileri genellikle 18-24 ay arasında fark edilir. Ancak bazı bebeklerde 6. aydan itibaren belirtiler görülebilir.

Dikkat edilmesi gereken erken işaretler:

✔️ Göz temasının sınırlı olması

✔️ İsmiyle çağrıldığında dönmemesi

✔️ Sosyal gülümsemenin az olması

✔️ Dil gelişiminde gecikme

Erken teşhis ve müdahale, çocuğun gelişimi için büyük önem taşır.

Çocuk psikiyatristi Leo Kanner 1943 yılında tarihte ilk kez otizm tanımlamıştır. Kanner’e göre otizmli bir çocuğun en göze çarpan temel özellikleri, ‘iletişimde hayatın ilk evrelerinden başlayarak sergilediği yalnızlık ve dış dünyadan gelen uyarıları sanki yokmuş ya da olmuyormuş gibi hesaba katmaması, ona tepki vermemesi ve kendi iç dünyasına kapanmasıdır.’ 

Bir çocuk otizm olarak tanılanmış olabilir; zira o, başkalarıyla iletişimde güçlükler çekmektedir. Ama gerçekte, görülen bu semptomun altında yatan problemler daha özel ve işitsel bilgileri süreçleme de güçlükleri ve seslere gerektiğinden fazla bir duyarlılıkla yanıt vermeyi içerebilir. Tüm bu güçlükler nedeniyle, bu çocuk için etrafındakilerden gelecek konuşma onun zihnini karıştırabilir, bir hücum duygusu verebilir. Sonuçta onu fiziksel ve ruhsal alanlarda tedirgin kılabilir ve çocuk kendini savunmak için, dış dünyadan çekilir, yaşam amacını kaybeder ve ‘otizm’ tanısını kazanır.

Aynı biyolojik güçlüklere sahip başka bir çocuk, farklı bir tanı ile etiketlenebilir. Eğer onun işitsel tepkiselliği ve duyduklarını süreçlemesinde bozukluklar çok daha az bir şiddette ise, onun için konuşmayı dinlemek, onu içselleştirmek ve şifresini çözmek biraz zor gelebilir ama sözcüklerin kendileri ve konuşma onu korkutacak ve içinde dönmesini zorlayacak düzeyde etkilemeyebilir. O takdirde böyle bir çocuk başkalarına gayet ılıman yaklaşabilir, ama sorulanlara yanıt vermede yavaş görünebilir ya da bir şeyler yapması istendiğinde aklı kolaylıkla karışabilir. Sonuçta, o çocuk diğerlerine yakın kalır, ama bilişsel gelişimi için gerekli etkileşimi yadsır. Eğer aynı çocuk, bazı motor planlama ya da hareket bozukluklarına da sahipse, bir klinikte kolaylıkla ‘Bilişsel Gelişim Yavaşlığı ya da Gecikmesi’ tanı etiketlerini alabilir. 

Bununla birlikte birçok çocuk sözsel ve görsel zorluklara sahip olabilir. Bazıları görsel süreçlemelerde gerçekten ileri fonksiyon gösterebilir, karmaşık parçaları kolaylıkla birleştirip bütünü doğru şekilde oluşturabilirler.  Bazıları ise görme sürecinde yaşadığı ileri derecede bozukluktan dolayı kolaylıkla yollarına kaybedebilirler, hangi kapı yakın diye sorduğumuzda şaşırıp kalabilirler ya da kolaylıkla tanıyabilecekleri hayvanların resimlerini gösterdiğimizde -hayvanları bildikleri halde- tanıyamayabilirler. 

Çocukları, çok genel olan geniş tanı gruplarına koyduğumuzda problemlerin altında yatan biyolojik süreçlerin farklılıklarını örttüğümüz gibi, terapi planlaması konusunda da önemli ipuçlarını kaçırmış oluruz. Buna karşıt olarak, eğer her çocuğun dış dünyadan gelen bilgileri nasıl içselleştirdiği, nasıl süreçlendirdiği ve ne şekilde yanıt verdiği açısından bakarsak, çocuğun problemlerinin görünen kısımlarının altında kalmış yönlerini çok daha iyi kavrayabilir ve onlara hitap eden terapi planlaması ve onlar için daha mutlu bir hayat düzenleyebiliriz.

Terapistin değerlendirmesini, uygulamasını ve yönlendirmelerini benimsediği takdirde aile terapi sürecine aktif katılım göstermelidir. Terapi kelime anlamı itibariyle aksayan durumların düzenlenmesi demektir. Çocuk özelinde yapılan değerlendirme sonucunda gelişimsel açıdan aksayan durumlara yönelik aile bilinçlendirilmelidir. Yapılan uygulamaların günlük hayatta, çocuğun rutinleri içinde ve belirli zaman dilimlerinde uygulanması ve genellenmesi gerekmektedir. Böylelikle terapi süreci daha sağlıklı bir şekilde ilerleyebilir. Terapist-Aile iş birliği ile gelişimsel açıdan aksayan durumlara yönelik müdahale edilmeli, aile bu müdahalenin modelini ve mantığını anlamalı ve doğal süreçte bu modeli çocuk üzerinde kullanarak çözüm üretmeye çalışmalıdır.

Otizme sahip çocuklar diğerleri ile etkileşim ve iletişim kurmakta oldukça zorlanırlar. Gecikmiş konuşması olan bir çocuk ise etkileşim ve iletişim kurmaya oldukça açıktır. Otizmle birlikte konuşmada bir bozulma, gecikme gözlenmesi oldukça normaldir. Ayrıca otizme sahip çocuklarda söz öncesi dönem jest ve mimik becerilerinde sınırlılık gözlemlemekteyiz. Gecikmiş konuşması olan bir çocukta söz öncesi dönem becerileri; talep etme, niyet gösterme, reddetme, jest mimik kullanımı ve bunların davranışları ile birlikte anlamlı bir şekilde kullanımını bekleriz. Otizme sahip çocuklarımız bu becerileri göstermekte, anlamlı bir şekilde kullanmakta ve bunları detaylandırma, sürdürme konularında zorlanabilirler. Bunlarla birlikte terapilerimizde hangi durumla karşılaşırsak karşılaşalım ilk hedefimiz çocuğun güvenini kazanmak ilişki geliştirmek olmaktadır.

Otizmde erken müdahale, çocuğun gelişimini desteklemek için kritik bir adımdır.

Erken yaşta yapılan müdahaleler:

✔️ Dil ve iletişim becerilerini geliştirir

✔️ Sosyal etkileşimleri artırır

✔️ Davranışlarını anlamamıza ve destek olmamızı sağlar

✔️ Bağımsız yaşam becerilerini destekler

Bebeklik ve erken çocukluk dönemi, beynin en hızlı geliştiği dönemdir. Bu yüzden erken teşhis ve müdahale çok önemlidir!

Otizmli çocukların dil gelişimini desteklemek için şu yöntemleri deneyebilirsiniz:

✔️ Günlük rutinlerde konuşarak dil girdisini artırın

✔️ Kısa ve net cümleler kullanın

✔️ Çocuğunuzun ilgilendiği şeyler hakkında konuşarak iletişime teşvik edin

✔️ Görsel destekler ve işaret dili gibi alternatif iletişim yöntemlerinden yararlanın

✔️ Taklit oyunları ile etkileşimi artırın

Erken dönemde dil ve konuşma terapisi almak, dil gelişimine önemli katkılar sağlar.

Evet, birçok otizmli çocuk konuşmayı öğrenebilir ancak her çocuğun gelişimi farklıdır.

Konuşma gelişimi;

✔️Bireysel farklılıklara

✔️ Erken müdahaleye

✔️ Terapilerin sürekliliğine bağlıdır.

Dil gelişimini desteklemek için:

✔️ Çocuğun seviyesinde konuşun

✔️ Çocuğun ilgi alanlarını takip edip eylemlerini ve ilgilendiği nesneleri adlandırın

✔️ Çok fazla soru sormayın, komut vermeyin, çocuğunuzu konuşturmaya çalışmayın; bunlar çocuğunuzda baskı yaratabilir!

✔️ Çocuğun ilgisini takip etmek onun ritmine ayak uydurmak ve daha yavaş, vurgulu ve seviyesine uygun konuşmak gerekmektedir

 


Bize Whatsapptan Yazın
Bizi Arayın
Bizi Takip Edin